6 Nisan 2020 Pazartesi

İçerdeyiz, kendimiz dahil her şeyin dışında

Dışardayız; sarı güneşin altında, caddelerde, parklarda, kafelerde... Tekerleri dönüyor arabaların tekerleri duruyor, ışıklar renk değiştiriyor sarı, yeşil; sarı, kırmızı… Korna, motor, insan sesleri kuşatmış havayı; pardon diyerek yürüyoruz. Kimimiz içinde uçuşan kelebeklerle yarışıyor, kimimiz işine yetişme telaşında…
Dışardayız; binaların gölgelerinde… Bankaların, mağazaların, devlet dairelerinin ivedi karıncalarıyız. Kaldırımlardan asansörlere, merdivenlere, alt, üst, yaya geçitlerine, oradan yeniden kaldırımlara dolup her an kendi örüntümüze yeni desenler ekliyoruz. 
Dışardayız, mavi gökyüzünün, yok yok kuşların kanatlarının altında… Bir bahar günü doğdum ben diyoruz. Nereye gittiğini, nereden geldiğini hiç merak etmeden bize özel bir dans gösterisiymişçesine kuşları seyrediyor, uzanıp ağaçların altına çiçeklerle uyuyoruz.  
Dışardayız; binaların, otobüslerin, dolmuşların, otomobillerin içinde… Hiç fark etmeden geçip gidiyoruz insanların, ağaçların, parkların suların manzaranın yanından…   
Dışardayız; yağmurun, karın, güneşin, bulutların, kuşların, ağaçların, çiçeklerin evinde… Dışardayız, hem de hiç farkında olmadan ne büyük bir imtiyaza sahip olduğumuzun. 
İçerdeyiz; çatımızın altında… Şimdilik renkli duvarlar, koltuklar rahat, yiyecek stoklarımız sağlam; elektrik var, kombi çalışıyor, sular akıyor… Okuyacak kitaplarımız, seyredecek filmlerimiz var.
İçerdeyiz; duvarların, kapıların, camların ardında… Büyük insanlığın bu felaketin de üstesinden geleceği günü bekliyoruz, sosyal medyada gezinirken #EvindeKal diyerek nasihatler ediyoruz. 
İçerdeyiz; telefon ekranının karşısında… Henüz teslim olmadık ölüme, henüz tükenmedi limiti kredi kartlarımızın. Siparişlerimizi geçiyoruz, ödemelerimizi yapıyoruz online. Paketleri getirenler var, henüz çöpleri toplayanlar. Nakit çekim limitiniz günlük 5.000 TL’ye çıktı diye bankalar müjde veriyor…
İçerdeyiz; sevdiklerimizin yanında… Gözlerinin içine bakıyoruz, hiç bakmamış gibi. Soluk alışverişlerini takip ediyoruz. Uzaklarda olanları, yakında olup uzaklarda kalanları arıyoruz. Ruhi Bey bugün nasılım… 
İçerdeyiz; kendi hapishanemizde… Duvarlarımız, kapılarımız, tavanlarımız, eşyalarımız, aile bireylerimiz, dizilerimiz, kitaplarımız, boya kalemlerimiz yetmiyor kendi evimizde yaşamamıza. Kuşlar evlerinde özgür yine, ağaçlar tomurcuğa durmuş ve güneş her sabah olduğu gibi aydınlatıyor onları… Suların biraz daha berraklaştığını, havanın biraz daha temiz olduğunu söylüyor raporlar. Biz içeride/evlerimizde biraz daha kendimizi hırpalarken sormamız gereken asıl soru giderek hissettiriyor kendini: Dünya bizim de evimizse neden onun dışındayız?
İçerdeyiz; ne ağacın evine benziyor evlerimiz ne kuşun: Ne kök salabiliyoruz ne uçuyoruz! Ama her canlı gibi evlerimizde öleceğiz, artık bunu biliyoruz. 
İçerdeyiz, kendimiz dahil her şeyin dışında… Sistemin böyle çalışmadığını bilerek “Allah olmayanın yardımcısı olsun,” diyoruz. Kimimizin birkaç günlük, kimimizin bir yıllık stoku var ama büyük insanlığın galip geleceğine inandığımızdan dert etmiyoruz. Çöpler toplanmadığında, elektrikler kesildiğinde, kuryeler siparişleri getirmediğinde, hastaneler çözüm olmadığında; tedarik zincirleri en zayıf halkası olan insandan kırıldığında, geç kalmış da olsak idrak edeceğiz sistemin nasıl çalıştığını. 
İçerdeyiz; ölümün taa içinde… Cenaze namazlarımız kılınmayacak, toprak olup yeryüzüne borcumuzun bir kısmını olsun ödeme şansımızı da yitireceğiz. Beyefendiler biraz daha uzun yaşayacak elbette ama nutuk atamayacaklar, özel uçaklarına atlayıp kaçtıkları adalarında ekmeyi bilmedikleri toprağın önlerine nimetlerini sunması için bekleyecekler… Yanlarına aldıkları mücevherata, dövize lanetler okuyup çıldırdıklarında bir tek alkışlayanın dahi bulunmamasına üzüleceğiz… Bir kıyamet sığınağı kaç sene koruyacak bizi; 5, 10, 20… Kurtulsak dahi omuzlarımızda Âdem ile Havva’dan daha büyük bir günahın yüküyle yeryüzünde yeni bir hayatı nasıl yeşerteceğiz? 

İçerdeyiz; bir felaketin başlangıcında ya da sonunda… Kibrimizden, hayır hayır hiçbir şeyi bilmediğimizin şaşkınlığından; kuşlar uçarken, ağaçlar çiçeğe dururken, balıklar yüzerken kendi evinde, biz kendi evimizde bugün, yarın değilse bile bir gün öleceğiz. Ve hiçbir zaman yeryüzünün neden bizim evimiz olmadığını; yaşamı, sebepsiz bir iyimserlikle ütopya sandığımız distopyayı, anlamayacağız…

İçerdeyiz, kendimiz dahil her şeyin dışında

Dışardayız; sarı güneşin altında, caddelerde, parklarda, kafelerde... Tekerleri dönüyor arabaların tekerleri duruyor, ışıklar renk değiştir...