27 Aralık 2016 Salı

kızılderili

çok yıldızlı ve çok mavi bir gecede, daha doğrusu, çok yıldızlı
ve bir türlü mavinin ağırlığından kurtulamayan bir ilkbahar gecesinde,
bir şehirde, daha da doğrusu, çok yıldızlı ve bir türlü mavinin ağırlığından
kurtulamayan bir ilkbahar gecesinde, bir şehre doğru iki tekerleğin üstünde
100km/s’in biraz üstünde bir hızla ilerleyen erkeğin kendi rüzgarından belli
belirsiz titremesi ve yalnızca bedenine çarpan gece böceklerinin gövdesinde
bıraktığı izlerin o şehrin herhangi bir yerinde belirsiz bir kadının yaptığı geceye
dair bir resme çok benzemesi, gece böceklerinin kaderini ne kadar hafifletebilir ki…
yaşlı kızılderilinin dediği gibi hayatın bize sunamadıklarını mı sunar,
yoksa bir radyo dinleyicisinin dediği gibi sanat, tıpkı diğer tüm şeyler gibi
yalnızca seks için midir…
yaşlı bir kızılderili ne kadar yanılabilir ?

31 Ekim 2016 Pazartesi

Geçmiş

19.Ekim.2013
Özlüyorum seni... Özlüyorum işte. Çok şey demek istiyorum ama dilim varmıyor söylemeye...Düşüncelerim birbirini yiyor ama çıkmıyor hiçbiri dışarıya. Bana sarılmalarını özlüyorum... Beni sımsıkı sarıp sarmalamanı... Belki çok fazla şey yapamadık ama sabah kahvaltılarımızı özlüyorum. Senin en güzel yaptığın türlü yemeğini de çok özlüyorum. Birlikte gittiğimiz alışverişleri mesela... Okul alışverişleri, bayram alışverişleri... Hani bazen bir şeye kızardın da sana surat asar küserdim ya; gelip gönlümü almaya çalışmalarını özlüyorum. Belki çoğu zaman kızardın, sert görünürdün ama sana sarıldığımdaki o sıcak yüreği özlüyorum...Birlikte bazen oyunlar oynardık,el kızartmaca mesela kıyamazdın hani... ama kağıt oyunu oynarken de sürekli yenilirdim sana... oyunlarımızı özlüyorum. O koca göbeğine başımı koyup sana bakarak uyumayı özlüyorum... Her sabah sen işe ben okula gitmeden sana kahvaltı hazırlamayı, çayına da iki şeker atmayı özlüyorum. Kırdık, kırıldık ama ben çok özlüyorum...  Bende bir fotoğrafımız var odamda durur, bakınca yine özlüyorum. Ben seni her halinle geçmişimin her dakikasında, her saniyesinde özlüyorum ve özlemek çok acı verici...
Ah keşke...keşke özlemeseydik bu kadar çok.

30 Ekim 2016 Pazar

Hiç

sana hayatındaki en büyük yoksunluğunu yaşatandan
nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç?
gözünün içine baka baka kolunu bacağını kesen bir insanın
yüzüne sevgi dolu bir gülümsemeyle bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç?
hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine
aşk şiirleri yazabildin mi?
onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara
feda oldun mu hiç?
içinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin,
özlemini, susuzluğunu, açlığını gideremediğin
zamanlar oldu mu hiç?
kanayan yarasını gördüğün ama merhem olamadığın zamanlar gücünün,
hani o tanrısal gücünün bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu
gördüğün zamanlar oldu mu hiç?
hiç
hiç
hiç
bir hiç...

10 Ekim 2016 Pazartesi

SAYGI blogger seyit akca ft. asiye ortak yayını:)

Araştırmalarıma göre saygı kelimesi dar anlamda, kabaca(!) ; büyüklere, yaşlılara, değeri yüksek olanlara, kutsal bilinen kimselere karşı duyulan, sevgi ve çekinmeyle karışık bağlılık duygusu.
Bence saygı hayatın her anında ve içimizde olmalı. Ama ne yazık ki insanlar körelmiş kalpleriyle gerçeği göremiyorlar. Her şey gibi saygıyı da yarım yamalak, geçiştirilmiş bir kahvaltı gibi ayaküstü yapıyorlar.... 
Saygıyı bir makama indirgemek haksızlık gibi geliyor bana
sonbaharda düşen yaprağa, 
ilkbaharda açan çiçeğe,
yazın yetişen domatese saygın yoksa 
yaşama bence!
saygıyı bir müdüre indirgemek haksızlık gibi geliyor bana;
sokakta dolaşan kediye,
havada uçan kuşa,
rızkını toprakta arayan karıncaya saygın yoksa 
yaşama bence!
saygıyı bir sevgiliye indirgemek haksızlık gibi geliyor bana;
yerleri süpüren kişiye,
toplu taşımadaki engelli vatandaşa,
cami duvarında ki boyacı amcaya saygın yoksa 
yaşama bence!
başta kendine,seni doğuran annene , seni doyuran babaya, kapı komşuna, eli bastonlu dedeye, gözü yaşlı şehit annesine saygın yoksa yaşama bence! 
Cümlelerim ağır mı geldi? Bence az bile söyledim...Dediğim  gibi hayatta her şeyi yarım yamalak yapıyoruz. Bir yerden başlamak lazım bence. ..

28 Eylül 2016 Çarşamba

Öp omuzlarımı



sözleri Kemal Hamamcıoğlu'na performansı Deniz Çakır'a ait olan sanat eseri... keyifle izledim
....

Ellerim uykuluyken ne eskiye, ne şimdiye tutunabiliyorum. İki uyku arasında güçlü bir omuz yok. Hep korkak omuzlar. Çöp.


25 Eylül 2016 Pazar

Merhem

Kansere benzer kalp kırgınlığı da. Önce bir hücrende küçük küçük...Ne zaman yayılmış da bu denli acı veriyor bedenime dersin. Kırık kalplerin sessiz haykırışları olur.Haykırarak söylediğin şarkılara benzemez. Neden kolay değil mesela kalbimizin kırılması iyileştirmek kadar? Hep sorulur ya "büyüyünce ne olacaksın?" diye. Ben sadece kalp kırıklarına merhem olmak isterim. Çünkü her insan gülümseyince daha güzel oluyor.

21 Eylül 2016 Çarşamba

Biz simite mecbur martı mıyız?

Deneyebiliriz tabi tekrar tekrar
Kavuşuruz,ayrılırız,özleriz vs
Söylesene
Biz simite mecbur martı mıyız?

19 Eylül 2016 Pazartesi

herkes içindekini bulur

Iki gözle bakıyoruz hayata: Ilki dünyalık göz. Bu gözün arkasında kin, çıkar, kıskançlık, beklenti, hırs, intikam, öfke ve kızgınlık var. Bu göz bakar ama herşeyin dışına.


Ikincisiyse, sevdalık gözle bakıyoruz hayata. Bu gözün arkasında, sevgi, inanç, merhamet, fedâkarlık, anlayış, empati, dürüstlük ve cömertlik vardır. Bu göz hem bakar hem görür.


Birinci gözle görenler, size eğlencelik gözükür, yanımızda tutmak isteriz hemen. Kaplarına sığmazlar, çabuk inandırırlar kendilerine, söz vermekte usta gibidirler. Iyi laf yapar ağızları, daha önce nerdeydin hissi verirler. Dışını överler sürekli, sahip olduklarını sayarlar. Son lafı ilkin söylerler, adına da açıksözlülük derler. Yanlışına doğru der, özel zamanından çalarlar. Adına da boşver yaşa işte derler.


Ikinci gözle görenler size ilkin sıkıcı gelirler, ara sıra istersiniz. Bellidir ne zaman nerde oldukları, çünkü sakindir dünyaları. Eğlencelik degil faydalıdırlar.


Dost, arkadaş ya da eş olacaksa, sevdalık gözle bakanı bulacaksın. Nasıl bulacağım dersen, ilk önce aynaya bakacaksın. Herkes içindekini bulur derler. Sende yoksa sevdalık gözler, göremezsin. Insan görmediğini ise bulamaz ya da her bulduğunu gördüğü sanır.

...sevda ile bakandır, tut elinden, düş peşine...

Seni andım

 yüreğimin yangını yine harmanlanmış ellerim titrek 
stresle geçen zaman,
olaydan tam 24 saat sonra gelen ağlama krizi...

 her sonbahar gelişinde

 sarı sarı yapraklarla
 kuru dallar arasında
 sen gelirsin aklıma...

Yine bir bahar dönecek misin bana?

11 Haziran 2016 Cumartesi

kanadı kırık kuş

Eskiden evde tek kaldığımda buna sevinir, en sevdiğim müziği açar ve mutlulukla dans ederdim.
O halim gözümün önüne gelince buruk bir tebessüm ediyorum istemeden.

Bunun benim için nasıl derin bir anlamı olduğunu bir bilseniz
Ne kadar masum ve saf...
Kederin ne olduğunu bilmediğimiz zamanlar...

Hayatın ne olduğunu anlamadığımız zamanlar.
Ben istiyorum ki zaman hep o mutlulukla dans ettiğim yerde kalsın.
İnsanların masum olduğuna , yalanın olmadığına,çıkarsız dürüstlüğe, iyiliğe, alçakgönüllülüğe inandığım.
Dilimizden eksik olmayan hep bir kelime; keşke...
Şimdilerde ben 
yıkılmıyorum ama çok da sağlam basıyorum diyemem.
Fakat çabalıyorum.
Mühim olan bu olsa gerek.
Hayatın acımasızlığına karşı dik,dürüst,masum,iyi ve insan olarak karşı duruyorum burada.
Tıpkı rüzgara karşı direnen bir kuş gibi...
ne demiş Füruğ: Kuş ölür sen uçuşunu hatırla...

10 Haziran 2016 Cuma

İçimizden bir insan

Yazıma başlarken;
şarkı yüreğine dokunsun...
aslında uzun süredir yazmak isteyip bir türlü klavyenin başına oturamıyordum. 
içimde öyle fırtınalar kopuyor ki tarifi yok, 
sözcüklerin duygularıma karşılıksız kaldığı zamanlardayım.
Kimim ben? Ne istiyorum?
 ve önemlisi bu yaşadıklarımı hakediyor muyum cidden?
Suçlu muyum? haksız mıyım?
İnsan içindeki kötülükleri göremiyor mu?
İnsan kendi içinde yüzleşince mi yüreğinin masum olduğuna inanıyor?
ve ben
 nereden geldiğimizi bilmem ama nereye gittiğimizi çok iyi anlıyorum...
Yaşam...
Yaşadıklarım...
son birkaç gündür üzerinde baya düşündüm.
Anılarım gözümün önünden bir perde gibi akıp giderken ben sadece seyirciyim.
Neden yanlış kişi olma ihtimalini bir kez olsun düşünmeden seviyoruz.
Aşk mı bu? Yoksa...
Yaşayacaktın al dersine otur köşene sınanıyorsun mu diyor birileri?
"Seni dağladılar, değil mi kalbim,
Her yanın içi su dolu kabarcık.
Bulunmaz bu halden anlar bir ilim;
Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık."
Daha kaç kere dağlanacak bu yürek? Yetmedi mi, bitmedi mi hala?
Ben bu yüreğin altında ezilmeye başladım artık. Kaldıramaz oldum, ölmek için yalvarır oldum...
Hayır olayı dramatikleştirmiyorum. 
İnanın dostlarım ben her gece bunun için dua ediyorum.
Hayatımda en çok değer verdiğim kavram paramparça olmuş,
inci taneleri gibi dağılmışız, kırılmışız, ayrılmışız...
Yüreğimin cam kırıkları ruhuma batar kanatır yaramı.
Ben yaşadıklarımın seyircisi,
yüreği dağlanmış,
Ben yalnız, yapayalnız...


2 Ocak 2016 Cumartesi

İki insan

Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur?

Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya
yoktur ya da çok azdır.

Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur?

Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydi

İçerdeyiz, kendimiz dahil her şeyin dışında

Dışardayız; sarı güneşin altında, caddelerde, parklarda, kafelerde... Tekerleri dönüyor arabaların tekerleri duruyor, ışıklar renk değiştir...