31 Ekim 2016 Pazartesi

Geçmiş

19.Ekim.2013
Özlüyorum seni... Özlüyorum işte. Çok şey demek istiyorum ama dilim varmıyor söylemeye...Düşüncelerim birbirini yiyor ama çıkmıyor hiçbiri dışarıya. Bana sarılmalarını özlüyorum... Beni sımsıkı sarıp sarmalamanı... Belki çok fazla şey yapamadık ama sabah kahvaltılarımızı özlüyorum. Senin en güzel yaptığın türlü yemeğini de çok özlüyorum. Birlikte gittiğimiz alışverişleri mesela... Okul alışverişleri, bayram alışverişleri... Hani bazen bir şeye kızardın da sana surat asar küserdim ya; gelip gönlümü almaya çalışmalarını özlüyorum. Belki çoğu zaman kızardın, sert görünürdün ama sana sarıldığımdaki o sıcak yüreği özlüyorum...Birlikte bazen oyunlar oynardık,el kızartmaca mesela kıyamazdın hani... ama kağıt oyunu oynarken de sürekli yenilirdim sana... oyunlarımızı özlüyorum. O koca göbeğine başımı koyup sana bakarak uyumayı özlüyorum... Her sabah sen işe ben okula gitmeden sana kahvaltı hazırlamayı, çayına da iki şeker atmayı özlüyorum. Kırdık, kırıldık ama ben çok özlüyorum...  Bende bir fotoğrafımız var odamda durur, bakınca yine özlüyorum. Ben seni her halinle geçmişimin her dakikasında, her saniyesinde özlüyorum ve özlemek çok acı verici...
Ah keşke...keşke özlemeseydik bu kadar çok.

30 Ekim 2016 Pazar

Hiç

sana hayatındaki en büyük yoksunluğunu yaşatandan
nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç?
gözünün içine baka baka kolunu bacağını kesen bir insanın
yüzüne sevgi dolu bir gülümsemeyle bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç?
hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine
aşk şiirleri yazabildin mi?
onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara
feda oldun mu hiç?
içinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin,
özlemini, susuzluğunu, açlığını gideremediğin
zamanlar oldu mu hiç?
kanayan yarasını gördüğün ama merhem olamadığın zamanlar gücünün,
hani o tanrısal gücünün bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu
gördüğün zamanlar oldu mu hiç?
hiç
hiç
hiç
bir hiç...

10 Ekim 2016 Pazartesi

SAYGI blogger seyit akca ft. asiye ortak yayını:)

Araştırmalarıma göre saygı kelimesi dar anlamda, kabaca(!) ; büyüklere, yaşlılara, değeri yüksek olanlara, kutsal bilinen kimselere karşı duyulan, sevgi ve çekinmeyle karışık bağlılık duygusu.
Bence saygı hayatın her anında ve içimizde olmalı. Ama ne yazık ki insanlar körelmiş kalpleriyle gerçeği göremiyorlar. Her şey gibi saygıyı da yarım yamalak, geçiştirilmiş bir kahvaltı gibi ayaküstü yapıyorlar.... 
Saygıyı bir makama indirgemek haksızlık gibi geliyor bana
sonbaharda düşen yaprağa, 
ilkbaharda açan çiçeğe,
yazın yetişen domatese saygın yoksa 
yaşama bence!
saygıyı bir müdüre indirgemek haksızlık gibi geliyor bana;
sokakta dolaşan kediye,
havada uçan kuşa,
rızkını toprakta arayan karıncaya saygın yoksa 
yaşama bence!
saygıyı bir sevgiliye indirgemek haksızlık gibi geliyor bana;
yerleri süpüren kişiye,
toplu taşımadaki engelli vatandaşa,
cami duvarında ki boyacı amcaya saygın yoksa 
yaşama bence!
başta kendine,seni doğuran annene , seni doyuran babaya, kapı komşuna, eli bastonlu dedeye, gözü yaşlı şehit annesine saygın yoksa yaşama bence! 
Cümlelerim ağır mı geldi? Bence az bile söyledim...Dediğim  gibi hayatta her şeyi yarım yamalak yapıyoruz. Bir yerden başlamak lazım bence. ..

İçerdeyiz, kendimiz dahil her şeyin dışında

Dışardayız; sarı güneşin altında, caddelerde, parklarda, kafelerde... Tekerleri dönüyor arabaların tekerleri duruyor, ışıklar renk değiştir...